Orgacom, Nadia Tsulukidze & Sophia Tabatadze

Balık ve Tavuk

Nokul sadece Sinop’ta yapılan türden bir börek. En sevileni – peynirli nokul – kayboldu. Peynirin beyazı fazla masumdu.

[Siyasi amaçlarla hapse konan insanların en ortak tepkisi nedir? Acımışlık mı? İnkar mı? Birisi bana komünist bir ülkede, sansürcülük gerçek haberleri olanak dışı kıldığı için, gazetelerin protestolara tepkisinin, devrim hakkında haberler vermek yerine “Chicago’da şişman bir kedi öldürüldü” gibi saçma haberler vermek olduğunu söylemişti.]

Saç kesmeyi seviyorum, kanamıyor. Tüm giysilerimi yıkadım ve suyun rengi kızıla döndü ama giysiler artık temiz.

[Esen bir yanıt ile delilik arasındaki sınırlar nelerdir? Ya da çılgınlık ve suç, utanç ve inkar arasındaki?]

Ayak parmağımı kestiğimde kanıyordu ve önce çok çirkindi, sonra onu yıkadım ve bir kavanoza koydum, şimdi artık güzel. Kendi güzelliklerimizi kendimiz yaratmalıyız.

Sıklıkla hükümetler bizim bu kadar insanı zorunda olduğumuz için hapislere koyduğumuzu söylüyorlar, bu benim kulağıma kendi güzelliklerimizi yaratmalıyız gibi geliyor, ama ne tür güzellikler? Toplumun üstünde yürüdüğü ayağın parmağını kesmek, bu güzellik mi? Peki ya insanları “kavanoza” koymak, bu güzellik mi? Gelecekte daha az sayıda ahmak olması için örneğin eğitime para harcamak daha iyi değil mi?]

Çocukken annem beni deniz kestaneleri hakkında uyarmıştı. Bana denizde ayakkabılarımı giymemi söylemişti. Şimdi deniz ayakkabılarımın içinde, oldukça uzun zamandır denizi görmemiş olmama rağmen.

[Ayakkabılar sizi yalanlardan veya başınıza gelebilecek bazı kötü şeylerden koruyan nesnelerdir, ama yalanlar öyle bir biçimde gelebilir ki farkına varmayabilirsiniz, insanların iyi şeyler için savaşmaya başlayıp sonunda ideoloji, din veya ulus adına katiller haline dönüşmesi gibi.]

Bazen aklımda bu alışveriş listesi ve oradaki bir şeyi unuttuğuma dair tuhaf bir hisle uyanıyorum.

[Toplumların kayıp listesi: öncelikler hiyerarşisi ve hızlı gelişim listenin bazı kısımlarının ortadan kalkmasına neden olduğu için gündemden düşen konular, ama bence bu kayıp listelerin yokluğu hala hissediliyor ve zamanın seyri içinde bir gün toplumlara dadanmak üzere “ani bir spazm”la geri dönecekler.]

Zaman zaman köyün bir tavuğu duvardaki bir çatlaktan içeri girerdi. Bir keresinde birini yakalamıştım ve büyük zorluk çekerek onu öldürmeyi becermiştim. Ama ertesi gün bir diğeri geldi, sonra bir diğeri… Onları saymaya başladım. Hepsini öldürmek için yeterli zamanın olmayacağından endişeleniyordum.

[Bir zamanlar Sinop Hapishanesi huzurlu bir yermiş- bir çarşıymış- sonra orada bir hapishane açmışlar. Hapishanelerin insanları “kötü” kişilerden korumak gibi bir amacı vardır ve sonunda bir avlanma sahası, güç savaşı, daha güçlü olanın diğerini öldürebileceği bir yer haline gelirler. Bütün bunların içinde açlık ve sanrının rolü ne?]

Pencerenin üstünde asılı kocaman bir dil var. Ama bu dille ne yapabilirsiniz ki zaten sarkmışken?

[Konuşma özgürlüğü, insan bununla ne yapabilir? Baskıcı toplumlarda insan kan dökülmesine neden olmadan ve yine de başarılı bir şekilde, nasıl konuşma özgürlüğünü kullanabilir ki?]

Orası burasından çok da uzak değil. Ancak oraya erişebilmek başka bir mesele. Neden orada olmak isteyeyim? Keşke orada olabilseydim… o zaman o “orası”, burası olurdu. Ama oradan buraya gelmenin buradan oraya gitmekten daha kolay olduğu da bir gerçek. Belki de bu yüzden orada olmayı diliyorum….

[Savaşmak isteyip istemediğiniz sadece size bağlı, savaşlar hiç sona ermeyecek ve yeni hükümetler tarafından hep yeni söylencebilimler yaratılacak.]

Balıkçılık dürüst/namuslu bir spor. Balık zokayı yutup yutmayacağına karar verebilir. Bu demokrasidir.